Hikayeler


TORNAVİDA

Ayrılmak ölüm gibi bir şey derlerdi eskiler. Oysa ayrılmak değildi ölüm gibi olan, ondan sonrasıymış. Ömrüne denk gelmeyen bir yama atmak, üstelik hiçbir zaman kapatamayacağını bilmekmiş. Ben de bunu bir ayrılık ertesinde anlamıştım.

Uzun süren düşünme döneminden sonra ayrılığa karar kıldım. Zira sıradan, olağan belki de beklenen bir sondu. Aynı çatı altında yahut gönül sarayında, bir olamamanın en basit çözümüydü bu.

Büyütecek ne vardı canım şunun şurasında? Ne ilk ne de son da olacaktık. Hem de bu yüzyılda, bunca çokluğa karşın birbirine az gelmenin yadsınamayan gerçeği değil miydi? Herkes payına düşeni alıp gidecekti. Biraz acı biraz yaşanmışlık ve bir yığın eski hatıra.

Ah ne çok neden vardı ayrılık için… Beklentiler, hayal kırıklıkları, ders verme adam etme gayretleri. Belki de asıl neden biriken öfkeydi. Almaktı verdiklerini bir bir… “işte gör bak bu çektireceğim acı, hayallerim için, bu sevgim, diğeri sabrım için” diyebilmekti…

Mahkeme salonuna girmem bir fırtına şiddetiyle oldu. Bir dudak kıpırtısında beklenen ancak inanılmayan sonumu duydum: “Boşanmanıza karar verildi.” Ne acı! Oysa kulaklarımda hâlâ “Sizi karıkoca ilan ediyorum” cümlesini duyabiliyordum. Bir anda olmuştu her şey, bir anda. İnsanın kaderi bir anda değişiyordu.

Aslında anlatmak istediklerim bunlar değildi. Ayrılık ertesiydi tüm olay! Bir sabah gözümü ayrılığı az geçe açtım. Farklı bir hayata, biraz daha zorluğa merhaba dedim. Yapılacak işlerim vardı. Ödenecek faturalar, alınacak eksikler, bakılacak çocuklar, çekilecek ahlar vardı. Gün ne ara geceye dönüyor, ne ara sabaha eriyordu anlamıyordum. Çevremdeki olaylara yetişemiyordum. Galiba benden gayrisinin acelesi vardı.

Sonra bir gün dolabın vidası kırıldı. Sadece bir giysi dolabının kahrolası vidası… Önce kendimden emin, tamir edeceğime inandım. Gerçi hiç anlamazdım tamirden ama olsundu, eğreti bile olsa elimden geleni yapacaktım. Hemen işe koyulup tornavida aramaya başladım. Yoktu! Gitmişti! Hatta pense, kontrol kalemi de onunla gitmişti.

“Hadi o gitti de size ne oldu?” diye bağırdım. “Sizin derdiniz neydi?” O zaman anladım ki basit ayrılık olmuyormuş ve ne yazık ki insan bunu ertesinde anlıyormuş.

Bir erkek gittiğinde peşi sıra gidenler de oluyormuş. Belki güven, belki eminlik, belki de aidiyetlik duygusu gidiyormuş. İş ayrılıkla bitmiyormuş. Hemen ertesinde bir çekiç, küçük bir cam çivisi hatta kahrolası tornavida da gidiyormuş.

Yok yok… İşin aslı bunlar da değil. Ayrılık, başka bir pencereden kendine bakmanı sağlıyormuş. Bedeninden sıyrılıp bir resme ya da yabancı bir insana bakar gibi bakmanı sağlıyormuş. Belki de bu yüzden ayrılıktan çok, insanın canını ertesi yakıyormuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder